düşüncelerime dair
Posted in 0 yorum
asırlarca okumak istiyorum. sadece şiir okumak. elimde olsa bir süre eve kapanıp sadece şiir okuyabilirim.
zihnimde kelime eksiklikleri var ve bunları şiirlerle kapatıyorum. kelime dağarcığımın ruh halimi ya da o anki anlayış gücümü tatmin edici bir biçimde tarif edemediği bir noktadayım. sanırım daha fazla kelime öğrenmem ya da zihnimi dinlendirmem gerek.
sadece şiir okuyarak bu eksiği kapatabileceğime inanıyorum.birbirinden bağımsız sözcükler yerine anlamlı söz öbekleriyle özetlenebilir sanki her şey. şiirlerden söz öbekleri aşırıyor, zihnimin tarifsiz boşluklarına yerleştiriyorum.tüm boşlukları dolduruyorum sınavdan tam not alıyorum.
bilidiği üzere sanata çok saygısı olan bir insan değilim. meslek olarak en azından. zira üretime doğrudan katkısı olmayan pek çok işi gereksiz görüyorum. yani kısacası, sıçarım heykelinize bana üretimle gelin. ama yazınlara sinemaya ve müziğe saygı duyuyorum. gerçi sinema resmi olarak bir sanat kolu değil; ama idare edin. yazınlarda da bu ara en çok şiire saygı duyuyorum.
kelimelerle oynayıp anlamlarını değiştirmeyi eğlenceli bulan bir insanım, genel olarak bilinir de bu. ve kelimeler üzerinde basit hilecikler pusular kuran bir insan olarak kelimeleri kuklasına çevirip de göründüğünden öte anlamlar yükleyebilen insanların önünde önümü iliklemem doğaldır.
bugün otobüste okurken fark ettim. ağır şeyleri okuyacak kadar dingin değil kafam.yelkenleri yamalı bir takayla fırtınaya çıkmak istemiyorum. ben böyle meltemlerde iyiyim. şiirlerde gezinmek kafi geliyor. bir kenardan da roman götürmeye çalışıyorum. hafif hafif.
çok fazla düşünce var kafamda. daha doğrusu vardı. düzeliyor. kurul derdini iyi-kötü geçirdim. geri kalanıysa biraz kazım'la planlayarak biraz olcan'dan destek alarak rahatlattım. ama zihnimin bir kuş gibi hafif olmasını istiyorum. azıcık bir zamana ihtiyacım var sanırım.
yazasım gelmiyodu epeydir. zihnimin doluluğuna karşın kalemim bomboştu. bugün çok güzel bir tetikleme oldu. bana ilk mizah yazımı yazdırıp da "devam et" diyen insanı gördüm. üstelik kendisinden bahsettikten on beş dakika sonra. oturdu sohbet ettik. "yaz" dedi. teşvike ihtiyaç duyan bünyem de klavyeye sarıldı.
zihnimde " komiklikler-şakalar" diye yaftalı olan düşünceler uçuşuyordu, hepsi kışla beraber sanırım güneye göçtü. bense kuzeyin oğlunu dinlemekte olduğumdan yetişemedim kendilerine. spontan olarak rastladığım düşünceyi avlıyorum. bunun dışında av sezonum kapalı. "ağlak bişeyler" yaftasıyla raflara dizdiğim düşünceler akın akın geliyor. ama birbirilerinden bağımsızlar. aklımda sanıyorum 7-8 tane yazı var. ama hangi kelimeleri hangisine koyacağımı bilmiyorum. sadece bir iki yazı netleşmek üzere. bir de rakı şişesinde balık olsam'da expheliar'la bir yazı dizisi planladık bugün. bunun dışında spontan olarak(ibne biyokimyacı çok kullanıyo diye takıldım bu lafa da) gelen pasa gelişine dayamayı düşünüyorum. ama karışık düşüncelerim arasından sinsi planlar fırlıyor. o kadar piç bir sırıtma yerleştiriyor ki yüzüme, he he ehe hehehe diye gülmekten kendimi alamıyorum. şu anda da bunu yapıyorum hatta. he ehe ehehe.
düşüncelerime kitap, zihnime kütüphane muamelesi yapıyorum. düşüncelere beyaz etiketler çakıp atıyorum kenara. aklıma gelince çıkarıp okuyorum. güzel oluyor. mesela bir yazı girişi geldi aklıma. bekliyor. devamı gelene kadar. beklesin mınakkiym.
sonbaharın gidişi var aklımda. adım adım bitiyor en sevdiğim mevsim. buna üzülüyorum zaman zaman. karın ortasında büyümüş her çocuk gibi kardan nefret ediyorum. ama genelin aksine soğuğu seviyorum. karsız soğuğu, hele ki yağmuru çok seviyorum. üstelik artık hüzne kendimi kaptırmıyorum. dinlediğim hüzünlü müziğin hüznüne değil, hikayesine kapılıyorum artık. sık sık erkan oğur, volkan konak ve ahmet kaya dinliyorum. ve hikayelere şöyle incesinden bir sırıtış bırakıp kendi hayatıma dair tüm düşüncelerden arınıyorum. benim kendime ait olan dışında da hikayelere ihtiyacım var.
bu arada müzikten bahsetmişken ve erkan oğur demişken;
divane aşık gibi'yi 45 kişiye söyletip piç etmektense delikanlı gibi ismail hakkı demircioğlu erkan oğur'a bırakın tribindeyim bu ara. ismail hakkı ağabeyin sesine pek yakışıyor karedeniz türküleri zira. ancak volkan konak'a bu kadar yakışabilirdi herhalde.
evet, devam. birbirinden bağımsız basit aforizmalar kuruyorum zihnimde. en fazla altışar satırlık paragraflar olacak kadar. kurduğum anki kelimeleri düzenleyip çok güzel "-kisa kisa ara notlar-" başlıkları çıkartabilirim. ama parçalardan haz etmiyorum. birleştirince uzun bir not yazabilirim. ya da ne bileyim biraz daha geyiğe sardırabilirim. kamink suğn.
bunun dışında bazen bazı insanları bir kaç adım ileriden takip ettiğimi görüp içimden "he ehe ehehehe" diye sinsice gülüyorum. benim önümden gidenleri ise zamanla fark ediyorum. onlara saygı duyuyorum evet. bir de kendimi geçmişimle kıyaslıyorum. eski yazılarımı, yazışmalarımı ve kendimce komiklik saydığım aptallıklarımı inceleyipp kendime ezici, bir kaç adım ileriden bir bakış atıyorum. ama ne olursa olsun bir kaç adım sonra şu yazdıklarıma da" eeh senin toynağını iskeletor" diyeceğimi düşününce o ehe ehe eheheler geri geliyor.
neyse. fazla uzatıp piç etmenin alemi yok. özetle, bu ara zihnim hafifliyor. üstümden yüklerin kalktığını, önümdeki sisin dağıldığını hissediyorum. eskisi gibi; "bastığım toprak benden korksun" diyecek kadar kendime güven geliyor inceden. düşüncelerim düzenlemeye giriyor. sadece biraz daha pişmiş istiyorum. çevirin arada, yanmayayım.
bir de bir iki adım önünden gittiğim herkese nanik yapıp kocaman kahkahalar atıyorum. gerisinde olduklarımın da bana dönüp aynısını yaptığından emin olarak.
zihnimde kelime eksiklikleri var ve bunları şiirlerle kapatıyorum. kelime dağarcığımın ruh halimi ya da o anki anlayış gücümü tatmin edici bir biçimde tarif edemediği bir noktadayım. sanırım daha fazla kelime öğrenmem ya da zihnimi dinlendirmem gerek.
sadece şiir okuyarak bu eksiği kapatabileceğime inanıyorum.birbirinden bağımsız sözcükler yerine anlamlı söz öbekleriyle özetlenebilir sanki her şey. şiirlerden söz öbekleri aşırıyor, zihnimin tarifsiz boşluklarına yerleştiriyorum.tüm boşlukları dolduruyorum sınavdan tam not alıyorum.
bilidiği üzere sanata çok saygısı olan bir insan değilim. meslek olarak en azından. zira üretime doğrudan katkısı olmayan pek çok işi gereksiz görüyorum. yani kısacası, sıçarım heykelinize bana üretimle gelin. ama yazınlara sinemaya ve müziğe saygı duyuyorum. gerçi sinema resmi olarak bir sanat kolu değil; ama idare edin. yazınlarda da bu ara en çok şiire saygı duyuyorum.
kelimelerle oynayıp anlamlarını değiştirmeyi eğlenceli bulan bir insanım, genel olarak bilinir de bu. ve kelimeler üzerinde basit hilecikler pusular kuran bir insan olarak kelimeleri kuklasına çevirip de göründüğünden öte anlamlar yükleyebilen insanların önünde önümü iliklemem doğaldır.
bugün otobüste okurken fark ettim. ağır şeyleri okuyacak kadar dingin değil kafam.yelkenleri yamalı bir takayla fırtınaya çıkmak istemiyorum. ben böyle meltemlerde iyiyim. şiirlerde gezinmek kafi geliyor. bir kenardan da roman götürmeye çalışıyorum. hafif hafif.
çok fazla düşünce var kafamda. daha doğrusu vardı. düzeliyor. kurul derdini iyi-kötü geçirdim. geri kalanıysa biraz kazım'la planlayarak biraz olcan'dan destek alarak rahatlattım. ama zihnimin bir kuş gibi hafif olmasını istiyorum. azıcık bir zamana ihtiyacım var sanırım.
yazasım gelmiyodu epeydir. zihnimin doluluğuna karşın kalemim bomboştu. bugün çok güzel bir tetikleme oldu. bana ilk mizah yazımı yazdırıp da "devam et" diyen insanı gördüm. üstelik kendisinden bahsettikten on beş dakika sonra. oturdu sohbet ettik. "yaz" dedi. teşvike ihtiyaç duyan bünyem de klavyeye sarıldı.
zihnimde " komiklikler-şakalar" diye yaftalı olan düşünceler uçuşuyordu, hepsi kışla beraber sanırım güneye göçtü. bense kuzeyin oğlunu dinlemekte olduğumdan yetişemedim kendilerine. spontan olarak rastladığım düşünceyi avlıyorum. bunun dışında av sezonum kapalı. "ağlak bişeyler" yaftasıyla raflara dizdiğim düşünceler akın akın geliyor. ama birbirilerinden bağımsızlar. aklımda sanıyorum 7-8 tane yazı var. ama hangi kelimeleri hangisine koyacağımı bilmiyorum. sadece bir iki yazı netleşmek üzere. bir de rakı şişesinde balık olsam'da expheliar'la bir yazı dizisi planladık bugün. bunun dışında spontan olarak(ibne biyokimyacı çok kullanıyo diye takıldım bu lafa da) gelen pasa gelişine dayamayı düşünüyorum. ama karışık düşüncelerim arasından sinsi planlar fırlıyor. o kadar piç bir sırıtma yerleştiriyor ki yüzüme, he he ehe hehehe diye gülmekten kendimi alamıyorum. şu anda da bunu yapıyorum hatta. he ehe ehehe.
düşüncelerime kitap, zihnime kütüphane muamelesi yapıyorum. düşüncelere beyaz etiketler çakıp atıyorum kenara. aklıma gelince çıkarıp okuyorum. güzel oluyor. mesela bir yazı girişi geldi aklıma. bekliyor. devamı gelene kadar. beklesin mınakkiym.
sonbaharın gidişi var aklımda. adım adım bitiyor en sevdiğim mevsim. buna üzülüyorum zaman zaman. karın ortasında büyümüş her çocuk gibi kardan nefret ediyorum. ama genelin aksine soğuğu seviyorum. karsız soğuğu, hele ki yağmuru çok seviyorum. üstelik artık hüzne kendimi kaptırmıyorum. dinlediğim hüzünlü müziğin hüznüne değil, hikayesine kapılıyorum artık. sık sık erkan oğur, volkan konak ve ahmet kaya dinliyorum. ve hikayelere şöyle incesinden bir sırıtış bırakıp kendi hayatıma dair tüm düşüncelerden arınıyorum. benim kendime ait olan dışında da hikayelere ihtiyacım var.
bu arada müzikten bahsetmişken ve erkan oğur demişken;
divane aşık gibi'yi 45 kişiye söyletip piç etmektense delikanlı gibi ismail hakkı demircioğlu erkan oğur'a bırakın tribindeyim bu ara. ismail hakkı ağabeyin sesine pek yakışıyor karedeniz türküleri zira. ancak volkan konak'a bu kadar yakışabilirdi herhalde.
evet, devam. birbirinden bağımsız basit aforizmalar kuruyorum zihnimde. en fazla altışar satırlık paragraflar olacak kadar. kurduğum anki kelimeleri düzenleyip çok güzel "-kisa kisa ara notlar-" başlıkları çıkartabilirim. ama parçalardan haz etmiyorum. birleştirince uzun bir not yazabilirim. ya da ne bileyim biraz daha geyiğe sardırabilirim. kamink suğn.
bunun dışında bazen bazı insanları bir kaç adım ileriden takip ettiğimi görüp içimden "he ehe ehehehe" diye sinsice gülüyorum. benim önümden gidenleri ise zamanla fark ediyorum. onlara saygı duyuyorum evet. bir de kendimi geçmişimle kıyaslıyorum. eski yazılarımı, yazışmalarımı ve kendimce komiklik saydığım aptallıklarımı inceleyipp kendime ezici, bir kaç adım ileriden bir bakış atıyorum. ama ne olursa olsun bir kaç adım sonra şu yazdıklarıma da" eeh senin toynağını iskeletor" diyeceğimi düşününce o ehe ehe eheheler geri geliyor.
neyse. fazla uzatıp piç etmenin alemi yok. özetle, bu ara zihnim hafifliyor. üstümden yüklerin kalktığını, önümdeki sisin dağıldığını hissediyorum. eskisi gibi; "bastığım toprak benden korksun" diyecek kadar kendime güven geliyor inceden. düşüncelerim düzenlemeye giriyor. sadece biraz daha pişmiş istiyorum. çevirin arada, yanmayayım.
bir de bir iki adım önünden gittiğim herkese nanik yapıp kocaman kahkahalar atıyorum. gerisinde olduklarımın da bana dönüp aynısını yaptığından emin olarak.
0 yorum:
Yorum Gönder