ölüm
Posted in 1 yorum
ölümden korkmuyorum. bu biraz dini inancımın getirisi. çünkü ölüm, sonsuza ve o'na kavuşmaktır inancımda. insan sevdiğinden korkmaz. sevdiğinin yanına gitmekten hele hiç korkmaz. ben de ölümden korkmuyorum. sevdiğimin yanına gideceğim için.
ama ölümün bende dürtüklediği bir şeyler var. içimde bir rahatsızlık uyandırıyor.çocukluğumdan beri. çocukluğumdan hatırladığım en net karelerden biri, babamın yakın arkadaşı olan savaş amcanın-ki pek severdim kendisini- trafik kazasında vefat etmesidir. çok aklım basmadı olaya esasen o zamanlar. ölümü kavram olarak oturtamamıştım. ama çok ağladım yine de. ölüm; bir daha o insanı asla görememek demekti, karar hakkı sende olmadan. o zamanlardır ölümü ilk düşündüğüm zamanlar.
ölümden korkmuyorum. ama kendi ölümümden. başta açıkladım sebebini. sevdiklerimden korkmamayı tercih ederim. ama sevdiklerimin ölümü hakkında gerçekten anlatmakta zorlandığım hissiyatlar var. sadece ağlak olmakla ilgili değil konu. ayrı bir şey.
anneannemin ölümü, 18 senelik hayatım boyunca yaşadığım en büyük üzüntüdür. ve hayatım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçecekse,en uzun sahneyi de onun öldüğü zamanlar alır. ama buna çok değinmeyeceğim. korku konusundaydık. oradan devam edelim.
sevdiklerimin ölümü kadar hiçbir şeyden korkmuyorum sanırım. bunu yaşamasaydım eğer en büyük korkum karanlık, bir yerde kapalı kalmak,veya köpekler olabilirdi. ama değiller. ben en sevdiğimin ölümünü gördüm. senelerce beni yetiştiren en büyük sırdaşımı bir çukura yerleştirip üzerine toprak attım. o kadar ağır bir yıkımdı ki bu, o toprağı atmak için küreği taşıyacak kadar gücüm kalmamıştı. ittirerek çabalamıştım. onu kaybetmekten korkardım. insan sevdiğinden korkmaz da, sevdiğini kaybetmekten çok korkar hani. ve kaybetmiştim. üstelik bu benim ona söylediğim bir söz ya da yaptığım bir yanlış yüzünden değildi. bu sadece olmuştu. oluşunu anlamlandıramıyordum. sonra hazmettim. ama onu resimlerden başka yerde göremedim. kokusu ise hafızamda gitgide silikleşmekte.
onu bir daha canlı olarak görememek, koklayamamak düşüncesi bile katlanılamaz geliyor zaten. bu sevdiğim herkes için geçerli. bugün eve gelirken biraz düşündüm ölüm üzerine. en sevdiklerimin ölümlerini gözümün önüne getirdim. düşünce ağır gelince düşüncelerden arındım. kafamı düşüncelerden kaldırıp gökyüzüne baktım. ölümün çocukluğumdan kalma simgesiydi gökyüzü zira. biz ölünce içimizden bir beyaz saydam varlık uçar gökyüzüne giderdi. ve bulutların tepesinden hep geride kalanları izlerdi.
biraz büyüyüp de cennetin bulutların üstünde değil de annelerin ayakları altında olduğunu öğrenince düşüncelerim iyice çorba oldu. onlar gerçekten gidiyorlardı, ve gittikleri yer konusunda bir fikrim yoktu. tek bildiğim gidenin 21 gram olduğuydu. ben de ölümün soyut boyutunu değil, somut boyutunu daha derin irdelemeye karar verdim.
somut olan kısım daha can yakıcıydı. ben ölürsem, ardımdan ağlayacak olan olursa onlarla beraber o yası tutmayacağım için korkmam. ama sevdiğimin yasını tutmak düşüncesi korkutuyor beni. ölü ardından yas tutmak sadece üzülmek değil çünkü. onun bedeninin artık toprağın altında olduğunu, onu göremeyeceğini ilan etmek bir yandan. onunlayken yapamadıklarının baskısını hissetmek sırtında. yas tutmak, acının en elle tutulur hali. hem yarına, hem bugüne hem düne üzülmek belki. yarının onsuz oluşuna, bugün onun gidişine,dün de söyleyemediklerine üzülmek.
ölümü korkunç kılan şey, ardından gelen hüzün diye düşünüyorum. insan mutlu olmak için alır her nefesini. mutsuzluğun düşüncesi bile korku verir. onca emeğin, çabanın anlamını yitirdiği bir andır ölüm. mutlu olmak için yaslandıklarından biri toprağın altına girer. sendelersin. ama düşmezsin.
işte benim ölümden korktuğum nokta budur. sendelersem düşmekten korkuyorum. öyle çok denge sahibi bir insan değilim. düşersem de yüzüstü düşerim. zor kalkarım.nazım istediği kadar en fazla bir yıl sürer yirminci asırlılarda ölüm acısı desin, ben ölümün değil bir senede, bir ömürde hazmedilemeyecek kadar ağır olduğunu düşünüyorum. var olmak için bir sebebinin yok oluşunu hazmedebilecek bir insan değilim çünkü ben.
ölüm ağır. ölüm acı. ama korkunç değil. belki biraz...
bu yazı burada biter. ölüm gibi. beklemediğin, daha söylenecekler var dediğin yerde.
ama ölümün bende dürtüklediği bir şeyler var. içimde bir rahatsızlık uyandırıyor.çocukluğumdan beri. çocukluğumdan hatırladığım en net karelerden biri, babamın yakın arkadaşı olan savaş amcanın-ki pek severdim kendisini- trafik kazasında vefat etmesidir. çok aklım basmadı olaya esasen o zamanlar. ölümü kavram olarak oturtamamıştım. ama çok ağladım yine de. ölüm; bir daha o insanı asla görememek demekti, karar hakkı sende olmadan. o zamanlardır ölümü ilk düşündüğüm zamanlar.
ölümden korkmuyorum. ama kendi ölümümden. başta açıkladım sebebini. sevdiklerimden korkmamayı tercih ederim. ama sevdiklerimin ölümü hakkında gerçekten anlatmakta zorlandığım hissiyatlar var. sadece ağlak olmakla ilgili değil konu. ayrı bir şey.
anneannemin ölümü, 18 senelik hayatım boyunca yaşadığım en büyük üzüntüdür. ve hayatım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçecekse,en uzun sahneyi de onun öldüğü zamanlar alır. ama buna çok değinmeyeceğim. korku konusundaydık. oradan devam edelim.
sevdiklerimin ölümü kadar hiçbir şeyden korkmuyorum sanırım. bunu yaşamasaydım eğer en büyük korkum karanlık, bir yerde kapalı kalmak,veya köpekler olabilirdi. ama değiller. ben en sevdiğimin ölümünü gördüm. senelerce beni yetiştiren en büyük sırdaşımı bir çukura yerleştirip üzerine toprak attım. o kadar ağır bir yıkımdı ki bu, o toprağı atmak için küreği taşıyacak kadar gücüm kalmamıştı. ittirerek çabalamıştım. onu kaybetmekten korkardım. insan sevdiğinden korkmaz da, sevdiğini kaybetmekten çok korkar hani. ve kaybetmiştim. üstelik bu benim ona söylediğim bir söz ya da yaptığım bir yanlış yüzünden değildi. bu sadece olmuştu. oluşunu anlamlandıramıyordum. sonra hazmettim. ama onu resimlerden başka yerde göremedim. kokusu ise hafızamda gitgide silikleşmekte.
onu bir daha canlı olarak görememek, koklayamamak düşüncesi bile katlanılamaz geliyor zaten. bu sevdiğim herkes için geçerli. bugün eve gelirken biraz düşündüm ölüm üzerine. en sevdiklerimin ölümlerini gözümün önüne getirdim. düşünce ağır gelince düşüncelerden arındım. kafamı düşüncelerden kaldırıp gökyüzüne baktım. ölümün çocukluğumdan kalma simgesiydi gökyüzü zira. biz ölünce içimizden bir beyaz saydam varlık uçar gökyüzüne giderdi. ve bulutların tepesinden hep geride kalanları izlerdi.
biraz büyüyüp de cennetin bulutların üstünde değil de annelerin ayakları altında olduğunu öğrenince düşüncelerim iyice çorba oldu. onlar gerçekten gidiyorlardı, ve gittikleri yer konusunda bir fikrim yoktu. tek bildiğim gidenin 21 gram olduğuydu. ben de ölümün soyut boyutunu değil, somut boyutunu daha derin irdelemeye karar verdim.
somut olan kısım daha can yakıcıydı. ben ölürsem, ardımdan ağlayacak olan olursa onlarla beraber o yası tutmayacağım için korkmam. ama sevdiğimin yasını tutmak düşüncesi korkutuyor beni. ölü ardından yas tutmak sadece üzülmek değil çünkü. onun bedeninin artık toprağın altında olduğunu, onu göremeyeceğini ilan etmek bir yandan. onunlayken yapamadıklarının baskısını hissetmek sırtında. yas tutmak, acının en elle tutulur hali. hem yarına, hem bugüne hem düne üzülmek belki. yarının onsuz oluşuna, bugün onun gidişine,dün de söyleyemediklerine üzülmek.
ölümü korkunç kılan şey, ardından gelen hüzün diye düşünüyorum. insan mutlu olmak için alır her nefesini. mutsuzluğun düşüncesi bile korku verir. onca emeğin, çabanın anlamını yitirdiği bir andır ölüm. mutlu olmak için yaslandıklarından biri toprağın altına girer. sendelersin. ama düşmezsin.
işte benim ölümden korktuğum nokta budur. sendelersem düşmekten korkuyorum. öyle çok denge sahibi bir insan değilim. düşersem de yüzüstü düşerim. zor kalkarım.nazım istediği kadar en fazla bir yıl sürer yirminci asırlılarda ölüm acısı desin, ben ölümün değil bir senede, bir ömürde hazmedilemeyecek kadar ağır olduğunu düşünüyorum. var olmak için bir sebebinin yok oluşunu hazmedebilecek bir insan değilim çünkü ben.
ölüm ağır. ölüm acı. ama korkunç değil. belki biraz...
bu yazı burada biter. ölüm gibi. beklemediğin, daha söylenecekler var dediğin yerde.
1 yorum:
kutlarım.
Yorum Gönder